Kurban Kurtarıcı Zalim Roller - 2


KURBAN, KURTARICI, ZALİM ROLLERİ ÜZERİNE 2


Geçtiğimiz hafta Kurban Bilinci ile ilgili “Kurban, Kurtarıcı, Zalim Rolleri Üzerine” adlı ilk yazımızı yayınlamış, kurban, kurtarıcı ve zalim rollerini incelemiştik. Bu rollerin çocukluk evrelerindeki gelişimini tartışmıştık. Bahsi geçen rollerin zaman içerisinde drama üçgeninde yer değiştirdiğinden bahsetmiştik. Bu yazıda kurbanın nasıl zalime dönüştüğünden, kurtarıcının nasıl kurbanın rolünü aldığını açıklayacağız. Kurtarıcının nasıl bu rolü üstlendiğini ve sağlıklı dengeli bir hayatın nasıl kurgulanabileceğinden bahsedeceğiz.


Kurban olan kişi ne zaman zalim rolüne geçer ?

Kurban rolündeki kişi mağduriyetleriyle başa çıkamadığından hayatının sorumluluğunu alamaz. Bu durumda da üzerine düşen hiçbir çözümü, eylemi yerine getirmeyerek; “sorumluluğumu başkası üstlensin şeklinde bir inanç oluşturur.” Bu inanç zamanla kurban kişisinin hayatının tüm sorumluluğunu, tüm eylemini, işini, hareketini; kurtarıcının üzerine boca etmesine sebep olur. Bir yerde bir kurban varsa mutlaka köşede de bir kurtarıcı vardır. 


Kurban, kurtarıcıya hayatının sorumluluğunu yükleyerek, onun içten içe yönetmeye başlar. Kurtarıcı, kurban rolüne düştüğünü fark etmeden kurtarmaya devam eder. Kurtarıcı artık kurbandır ve henüz farkında değildir. Kurbanımız ise zalim rolüne girerek; ağlayarak, kendini acındırarak insanların hayatını kontrol etmeye devam eder. Kurban koyun postu giymiş bir kurt gibi fark ettirmeden bir zalime dönüşür. Bu noktada kurban rolüne bürünen eski “kurtarıcı” kendine yeni bir kurtarıcı bulmak için arayışa geçer ve mutlaka hikayeye yeni bir kurtarıcı eklenir! Bu noktada kurtarıcının illa bir insan olmasına gerek yoktur; bir duygu, bir hastalık, bir inanç ya da bir bağımlılık olabilir.


Peki kurtarıcı tarafından olaya baktığımızda durum nedir?

Kurtarıcı rolünü benimseyen kişiler ya kurban bir anneye sahiptir, sürekli ağlayan üzülen zulme uğrayan bir anne ya da böyle bir babaya sahiptir. Bu durumda kurban anne ve zalim baba varken çocuğa tek bir üçgen noktası kalır; kurtarıcı olmak! Kurtarıcı rolüne bürünerek anneyi kurtarmak için kendi hayatını yaşamadan annenin yüzünü güldürmeye çalışır. Ancak şunu bilmez; hiçbir çocuk hayat düzleminde ve bütününde anneyi tamamen mutlu edemez ve bu onun görevi değildir. 


Bu durumda çocuk ebeveyn rolüne üstlenir. Çocuk evebeyn olur, anne de çocuk haline gelir. Anne “Ben hastayım, güçsüzüm, çaresizim” diyerek farkında olmadan çocuğu istismar eder. Çocuk ise var gücüyle hayatını anneye adamaya çalışır. Kurtarıcı çocuk; “istemediği bir iş, eş, hayatı” anne için üstlenir.  Kurtarıcı çocuk bir yandan babaya da büyük bir öfke duyar. Bu öfkeyi içinde taşıdığı için tüm potansiyelini de anneyi mutlu etmek için harcadığından tükenmiş, depresif, mutsuz bir biçimde hayata ayağını sürümeye başlar. 


Kurtarıcı aile düzleminden çıkıp sosyal hayata karıştığında kurtaracağı bir eş aramaya başlar. Anneyi eş üzerinden yeniden yaşamaya çalışır. Çocuk sahibi olduğu zaman ise kurban bir anneye sahip olan her çocuk gibi kurtarıcı rolü çocuğa geçer ve bizim eski kurtarıcı çocuğumuz yeni ailede zalim bir babaya dönüşür. Bu bir danstır. Böylece kendi aile modelini alır, yeni kurduğu aileye odaklar. 


Kurtarıcı sevilebilmek, onay görebilmek, takdir edilmek için bu rolü üstlenir. Onun sevgi dili budur. O nedenle ikili ilişkilerinde hep bir alkış, onay ve takdir bekler. Bu da kurtarıcının toplum tarafından “desinler ki” demesinin kurbanı olmasına neden olur. 


Kurtarıcının burada kişilere yardım etmekle ilgili dengeyi ve düzeni düzeltmesi gerekir. Diğer rollerden farklı olarak kurtarıcı enerjisini dengeli ve sağlıklı hale getirirse; topluma faydalı, hayırlı bir insan olabilme kapasitesine sahiptir. Yani kişilere yardım etme, kurtarma isteğini onaylamak, görünür olmak için değil insanlık için yapabilirse kendi hayat sorumluluğunu da dengeli yaşamaya başlar. Sağlıklı, yardımsever, sorumluluk alan bir birey böyle ortaya çıkabilir.